Saat sabah 6:40.
Ic dunyama bir pencere acmam gerek.
Yazmak bana yardim edecek.
Sonradan okudugumda tasdik edecegim seyleri yazmak kaygisi gutmeden,
Pozitif olma cabasina girmeden,
Ben simdi su saatte,
Yattigim yerde, iste tamda burda kendime ses olmak istiyorum.
Yalnizligima ses vermek istiyorum.
Hayati beklemenin, bekletilmenin hincini, simdi su anda kalemimle almak istiyorum.
Benim hayatim bekleme odalarinda gecti. Sehirden sehire ailemle gocerken sigindigim ic dunyamda, yeni okul bahcesinde utangac utangac oturdugum banklarda, yurt odasinin ranzasinda, bekarlik evimin dort duvarinda, arkadas evlerinde ilistigim koltukta, evlenip sehir degistirmeler nedeniyle yeniden yeniden insaa etmek zorunda kaldigim titizlikle korumaya cabaladigim duzende, kenara koseye yazilmis kucuk notlarda izlerini bulabilirim sabrini beklemenin. Ruhumda izi vardir.
Yalnizlik kendi mamulun gibi gorunsede, aslinda bir diger egonun kendisi icin yarattigi kosullardan senin payina dusen curuk elmadir. Birinin (kocanin, cocugunun, babanin, annenin, amirinin vs) konforu, rahati, sagligi, yoklugu, kariyeri uzerinedir bir digerinin yalnizligi ve sabri. Senin zamanin gelene dek beklersin, sabir tasinin uzerinde pinekleyerek.
Sevgi, ask, ozlem, para, kin, ofke paylasilir. O tasin uzerindeki yalnizlik paylasilmaz. Gorunmez, saydam bir duvardir sanki. Halbuki orda oylece heybetlice durur. Sadece yuregi ve merhameti olanlar gorur. Onlara sarilirsin, kucaklarsin. Onlara verilen selam gercek selamdir.
Goremeyenlerde gelir gecer omrunde, yaninda yanibasinda nefeslerini hissedecek kadar yakininda olsalar bile.
No comments:
Post a Comment