Dik kafalilik etmeyi hep son ana birakirim. Once durumu anlamam gerekir, karsimdakini anlamam. Bu eskiden epey uzun sure alirdi, yani tastamam olcup bicmek. Hos kendime firsat da tanimazdim, yargilamayi kendime hak gormezdim, hep algi-sezgi boyutunda kalir, dusunce ovasina iz dusurmezdim. Bilmem birilerini yargilamayi hep Allah'a biraktim sanirim. Benim gorevim hissetmek, his denizinde bagula bata cika duzluge ulasmak gibi geldi. Boguldum boguldum sonunda dusuncenin gucunu artik kabul eder oldum. Gordugum yalnislari, his boyutundan dusunce boyutuna cok daha kisa zamanda getirir oldum: Yargilamak icin kendime izin verdim. Yalnistan uzak kalmanin, temkinli olmanin sinirini boyle kesfettim.
Yinede, bu hayatin bizler icin ne suprizler getirecegi mechul. Dusunceden hislere tastamam geri donus ya mecburi olursa? Buna engel olmak icin, bir emniyet sistemi kurdum kendimce. "What you feel is what you think" lafina giderek daha cok hak vermeye basladim...Ve denedim. Deneyimleyip yasadigim bir sey oldugu icin de artik, bu lafi ve dogrulugunu unutma olasiligini ortadan kaldirdim. O nedenle his dunyasinin hakimiyeti dusuncelerimin elinde bir suredir.
Dik kafalilik ettigim bir donem. Yanlis olandan uzak kalmaliyim. Aksayan tek sey su: Icten ve yurekten isteyebilecegim bir seye niyet edemiyorum bir turlu. Ofkeliyim. Beni "ben ne istiyorum" sorusunun gercek cevabini vermekten alikoyan herseye ofkeliyim.
Firindan her gun cikan taze umutlari niyetlere donusturecek dusunceler, yakalayamadan ucup gidiyor. Yakalamanin bir yolu olsa gerek...Ama ne?
No comments:
Post a Comment